İşçi hareketi sarı duvarları yıkarken – Hakan Koçak
Fransız Marxist Balibar işçi örgütlerinin hiçbir zaman işçi hareketinin bütününü temsil etmemiş oldukları gibi onunla dönem dönem çelişmek durumunda da kaldıklarını, bunun yarattığı çelişkilerin de işçi hareketinin kendisini mevcut örgütlenme biçimlerine ve pratiklerine karşı yeniden kurması gerektiğini yazar.1
DİSK/Enerji-Sen yakın zamanda Tes-İş Sendikası’nın toplu iş sözleşmesi bağıtladığı Bedaş, Ayedaş ve Toroslar elektrik dağıtım şirketlerinden 1500 kadar işçinin kendilerine katıldığını duyurdu. Bu hareket yukarıda tanımlanan “mevcut örgütlenme biçimlerine karşı yeniden kurma” sürecinin en güncel pratiklerinden biri. Yılların taşlaşmış sendikası üyelerinin iradesinin hiçe sayarak, üç yıllık, çok düşük zam oranı içeren sözleşmeye imza atınca üyesi sayaç okuma işçilerinin birikmiş öfkesi patladı ve topluca sendika değiştirme isyanına dönüştü. Bu isyanın nasıl gelişeceğini, nasıl ezme/ikna süreçlerinin işleyeceğini göreceğiz ama yazıda odaklandığımız şey bu isyanın hem tekil hem de yeni olmadığını vurgulamak.
Tekil bir olay değil enerji dağıtım alanında yaşananalar. Yakın bir zamanda hastane emekçilerinin yıllar önce iktidar oyunları ile neredeyse zorla aidatvereni (üyesi demiyorum aidatveren diyorum özellikle) yapıldıkları Hak-İş’e bağlı Öz Sağlık-İş’ten koparak DİSK’e bağlı Dev Sağlık-İş’e -DevSağlıkçıların deyişiyle yuvalarına- dönmeleri bir başka yakın örnek. Geçtiğimiz günlerde başkanları Tahir Çetin’in ölümü içimizi yakan Bağımsız Maden-İş de bir sendikal kopuş aslında. Başta Soma, Anadolu’daki madenlerde güvencesiz çalıştırılan madencilerin T.Maden-İş’in şirket sendikacılığı diyebileceğimiz duruşuna, tutumuna bir alternatif yaratmak üzere tabandan yükselen bağımsız bir sendikal deneyim o da. Önce 1998’de sonra 2015’te metal fırtınalar yaratarak otokratik-mafyatik Türk Metal’e isyan etme cüretini gösteren metal işçilerinin büyük kopuş denemeleri ise bu tarihin yakın dönemdeki zirve anlarını oluşturuyor kuşkusuz.
Bu, günümüz Türkiye’sinin özgünlüğüdür. Yozlaşmış sendikal yapıların aşılması mücadelesi Türkiye işçi hareketinin yükseliş döneminin asli bileşenlerinden birisidir. Bu güncel boyutun ötesinde emek tarihimize baktığımız zaman sarı sendika duvarını yıkmanın hareketin gelişiminde her zaman belirleyici olduğunu da söyleyebiliriz elbet. Ya da tersinden söylersek; kısa sürmüş ilk özgür sendikacılık deneyimimiz olan 1946 sendikacılığının boğulmasından ve 1947’de düzen sendikacılığının tepeden inşa edilmesinden itibaren, sermaye sınıfının işçi hareketini sarı sendikalarla hegemonya altına alma stratejisinin hep yürürlükte olduğuna da işaret edebiliriz. Türkiye işçi hareketinin mücadeleci dinamikleri hem iş yeri ölçeğinde mikro, hem de ülke ölçeğinde makro düzeyde bu sarı duvarı yıkmak durumunda kaldı. Bugün birçoğu yetkin monografilerle günümüze aktarılmış bulunan emek tarihimizin köşe taşları Kavel, Paşabahçe, Derby vb. gibi deneyimlerin hepsinde patrona karşı verilen mücadelenin yanı sıra iş yerindeki sarı sendikaya verilen mücadeleyi de görürüz. DİSK’in ortaya çıkışı bu mikro mücadelelerin ülke düzeyinde yükseldiği zirve olmuştur. 1960 sonlarında gelişen fabrika işgalleri de yine sarı sendikalardan kurtulmak için ortaya çıkan eylemlerdir. Son olarak 15-16 Haziran Direnişi’nin de sermayenin sarı sendika duvarı inşa etme hamlesine en güçlü yanıt olduğunu anımsatarak bitirelim tarihsel örneklerimizi.
Yukarıda ortaya koymaya çalıştığımız gibi sermaye sınıfının gerek tek tek işletmelerde destekleyerek, kurarak ya da yol vererek hakim kıldıkları sarı sendikalarla bir duvar örülmüştür. Sarı sendika farklı konfederasyonlara bağlı, farklı ideolojik motiflere sahip olabilir. Hatta işletme düzeyinde sarı sendika konumu konjektürel olarak değişebilir. Bir yerde örgütlendiği için üyeleri işten çıkartılmış, direnişe geçmiş bir sendika diğer işletmede uyumlu bir sendikacılık taahhüdü ile örgütlenmiş ve bu rolünü oynuyor olabilir. Makro düzeyde ise AKP korporatist bir çalışma ilişkilerini sistemini hakim kılmış durumdadır. Kamu taşeron işçilerinin kadroya alınması operasyonu da Hak-İş’e bağlı sendikaları ihya eden, Hak-İş’i hakim konfederasyon haline getiren bir katekulli olarak işlemiştir.
Uzatmayalım ve bir kez daha vurgulayalım: Bugün sarı sendika duvarında gedikler açan çıkışları yaşıyoruz ve daha da çok yaşayacağız. Ama bu son derece zor bir iş. Çünkü yapılan toplu sözleşmelerle 2 yıl, 3 yıl için sarı sendikaya mahkum hale getirilmiş durumdalar. İstifa etseler, başka sendikaya geçseler bile sarı sendikaya dayanışma aidatı ödemek durumundalar ve iş yerlerindeki resmi temsilci o sendikadan. Sendikal kopuşa öncülük edenlerin sarı sendika-patron iş birliği ile işten çıkartılma riski yüksek. İlk darbeyi alan sarı sendikanın toparlanıp bin bir numara ile üyelerini geri kazanma çabasına girmesi de beklenmedik bir durum olmaz. Nitekim söylediklerimizin tümü olağanüstü bir çıkış olan metal fırtınada yaşanmış, onu sönümlendirebilmişti.
İşte bu noktada emek hareketinin bir stratejiye sahip olması gerekiyor. Son damla ile taşmış, isyan etmiş işçilerin heyecanlarını söndürmeyen ama kendisini soğukkanlılıkla bu heyecanı yönlendirmeye odaklayan bir akla ihtiyaç var. Sarı sendikaların içinde geliştirilecek programı olan, yol haritası olan, uzun vadeli ama cüretkar taban hareketlerini yaratmak gerekiyor. Büyük olanaklara sahip bu sendikaları dışarıdan genel geçer eleştiri ve suçlamalarla konsolide etmeye değil, içeriden dönüştürmeye odaklanmak durumundayız. Dönüştürmenin olanaklarının bulunamadığı noktada ise kopuşları doğru yönlendirmek, işçileri nelerle karşılaşacakları konusunda doğru bilgilendirmek, uzun vadeli bir mücadeleye ruhen ve düşünsel olarak hazırlamak gerekiyor. Kopuşları karşılayan küçük sendikaların kapasitelerilerinin güçlendirilmesi için çalışmak ise sosyalistlerin görevi aynı zamanda. Bunları söylüyoruz çünkü başarısız çıkışların yaratacağı moral bozukluklarının hareketi daha da gerilettiğini defalarca gözlemledik.
Sarı sendika duvarlarını öfke (yanlarına gelen Tes-İş yöneticilerini konuşturmadılar) ve neşeyle (sosyal medyaya düşen türküleriyle, eylemlerinde çektikleri halaylarıyla neşeliydiler) yıkan enerji işçilerini dikkatle, umutla izliyoruz. Metal Fırtına’dan sonra Elektrik Akımı memleketi sarıyor. Sarı duvarlarda açılacak her gedik sınıf hareketinin geleceği için kritik. Yalnızca o işletmelerle, o sendikayla sınırlı olmayacak sonuçları var aynı zamanda. Geçmişte Tekel Direnişi’nin, Metal Fırtına’nın nasıl tüm işçi hareketine hatta tüm toplumsal muhalefete moral ve enerji verdiğini anımsamalı; gücü, umudu ve aklı buraya yığmalı…
1- Etienne Balibar – Immanuel Wallerstein, Irk Ulus Sınıf, Nazlı Ökten(çev.), Metis Yayınları, İstanbul, 1993, s. 212.
https://ilerihaber.org/yazar/isci-hareketi-sari-duvarlari-yikarken-128280.html