Enerji işçilerinin barajlara sığmayan mücadelesi

 

Dün yükselttiğimiz kadro talebi bizim için ve tüm çalışan işçiler için hala çözüm bekleyen gerçek bir sorun olarak durmaktadır. Ayrıca işyerlerimizde meslek hastalıklarına ve iş kazalarına karşı mücadelenin, pandemi koşullarında sağlıklı çalışma ortamının yaratılması ve eşit işe eşit ücret talebinin, sarı sendikaların imzalayacağı toplu iş sözleşmeleri ile karşılanamayacağı, militan bir mücadele ile gerçekleşebileceği tüm işçiler tarafından bilinmektedir.

AKP’nin 18 yıllık iktidarında en gözde yatırım alanlarından biri de enerjiydi. AKP enerji alanının piyasalaştırılması sürecini kendine yakın sermaye gruplarını büyütmek için değerlendirdi. Enerji alanındaki kamu kurumları AKP eli ile özelleştirilirken bu kurumlarda görece güvenceli koşullarda çalışmakta olan on binlerce enerji işçisi ya diğer kamu kurumlarında bir yıldan kısa süreli sözleşmelerle (4C statüsünde) çalışmaya mecbur bırakılarak ya da emekliye sevk edilerek tasfiye edilmişti. Boşalan kadrolar ise meslek okullarından yeni mezun olmuş genç işçiler ile doldurulup, taşeron şirketler aracılığıyla dayatılan güvencesizlik koşullarında çalışma hayatına dahil olan bir sınıf bileşeni yaratıldı. Halkın enerji ihtiyacından çok sermayenin devletçe güvence altına alınmış kârlı yatırım ihtiyacının bir gereği olarak projelendirilen HES’ler, JES’ler, RES’ler ve termik santraller ile sektörün alanı genişletilirken doğa katliamına itiraz edip havasına, suyuna, toprağına sahip çıkanları ise “hain” ilan edildi.

“Bu süreçte DİSK Enerji-Sen olarak enerji işçilerinin güvencesizliğe karşı mücadelesine öncülük etmeye çalıştık. Ortaya koyduğumuz mütevazı mücadele pratikleri, önümüzdeki dönem mücadeleleri için de dersler çıkaracak biçimde başta enerji işçileri olmak üzere tüm işçi sınıfının deneyim hanesine yazıldı. OHAL koşullarında Zonguldak’ta sendika hakları ve işleri için yüz günden fazla direnen Eren Enerji işçileri, kadro hakkı için iş bırakan İSKİ taşeron işçileri, “Çalışırken ölmek istemiyoruz” diyerek İzmir’in her ilçesini eylem alanına çeviren iş bırakan Gediz işçileri, elli yıllık sarı sendikanın saltanatına karşı mücadeleci sendikacılığı seçen dağıtım şirketi çalışanları, güvencesizliğe ve kölece çalışma koşullarına karşı grev yasağının olduğu iş kolunda 38 gün grev ilan eden bu grevin sonunda işveren ile fiili sözleşme imzalayan Fırat Aksa işçileri bu deneyimlerden sadece birkaçı.”

Elbette böylesi bir sendikal anlayış hem siyasal iktidarı hem de sermaye gruplarını rahatsız edecek, hedef haline gelecekti. Bu kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımıza çıkmıştır. Üyelerimizin baskı ve tehdit ile sendikadan istifa ettirilmesi, hak temelli sendikal anlayışı tercih eden üyelerimizin hukuksuzca işten atılmaları ya da taşeron şirketlerin hileli işkolu değişiklikleriyle işçilerin sendika üyeliklerinin düşürülmesi gibi pek çok sorunla yüz yüze geldik. Ancak Enerji-Sen örgütlediği binlerce üyesini kaybetse ve bunu birden çok kez yaşasa bile, tüm olumsuzluklara rağmen mücadeledeki kararlılığı ve sürekliliği ile küllerinden doğmasını başarmıştır.

Yeniden kuruluş ve pandemi koşullarında güvencesizliğe karşı mücadele

Bundan bir yıl önce 5. Olağan Genel Kurulumuzu da tam da yukarıda tarif ettiğimiz gibi bir süreçte gerçekleştirdik. Bir yeniden kuruluş süreci tanımlayıp enerji işçilerinin güvencesizliğe karşı mücadelesinde yeni bir sayfa açarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) bünyesinde çalışan, 696 sayılı KHK ile sözde kadro alan ama çalışma hayatlarına fiilen taşerona bağlı olarak devam eden işçilerin mücadelesini örgütlemeye başladık.

“Gerçek kadro istiyoruz” talebinin işçiler arasında geniş bir kitlede karşılık bulmasını sağladık. Belediyeye bağlı İSPER adlı devasa bir taşeron şirkette istihdam edilen işçiler ile ilk teması İSKİ sayaç okuma işçileri ile sabahları camii çay ocaklarında yaptığımız toplantılarla sağladık. Daha sonra işçilerin dile getirdiği beklentilerden bir talepler listesi oluşturma çalışmasını İstanbul’un her ilçesinde işçilere taşımayı başardık.

Enerji işçilerinin halihazırda yaşadığı zorluklara bir de pandemi koşulları eklenince yürütmüş olduğumuz çalışma çok daha fazla önem kazanmaya başladı. “Evde kal” çağrılarının yapıldığı ama emeği ile geçinen geniş bir kesimin evde kalamadığı koşullarda “yetkili sendika”-“yetkisiz sendika”, “büyük sendika”-“küçük sendika” ayrımlarının anlamsızlaştığı bir dönem yaşadık.

Koca konfederasyonların sustukları, en ilerici olanların bile çalışmalarını online açıklamalara sığdırdığı, “yetkili sendika”ların yetkililerinin evden çıkmadığı bir süreci yaşadık. Ancak toplu iş sözleşmesi yetkisi olmayan, “küçük sendika” diye adlandırılan, hatta bağlı oldukları konfederasyonların merkezleri tarafından sözleri dikkate alınmayan kimi sendikalar, sahadaki çalışmaları ile öne çıkmayı başardı. Sendikamız İBB bünyesinde yaptığı çalışmalarda bir yandan güvenceli iş mücadelesini kadro talebinin ötesine geçirip gerekli koruyucu ekipmanların tedariğinden mesainin yeniden düzenlenmesine sağlıklı çalışma koşullarının sağlanması talepleriyle genişletir ve bu taleplerin yerine getirilmesi için iş durdurma dahil bir dizi eyleme başvururken, halkın ortak taleplerini de örgütlemeye çalıştı. “EPDK tüm faturaları iptal etsin”, “Nöbetçi ekipler dışında tüm enerji işçileri sahadan çekilsin” talepleri ile birçok enerji işçisinin ve emek dostunun dikkatini yürütmüş olduğumuz çalışmalara yöneltmeyi başardık. Yine “dayanışma yaşatır” sloganıyla Halkevleri tarafından hazırlanan siperliklerin üyelerimiz aracılığıyla yaklaşık 2000 enerji işçisine dağıtılması takdir toplayan bir hareket oldu.

Baraja takılanlar, takılmayanlar…

Yürütülen çalışmalar sonucunda işçilerin sendikamız ile kurdukları güven ilişkisi sayısal olarak da sendikamızın Temmuz 2020 istatistikleri açıklanmadan önce baraj geçecek seviyeye yaklaşmasına neden olmuştur. Ne var ki bağlı olduğumuz konfederasyon bu konuda gerekli desteği vermediği gibi bağlı bazı sendikalar da dayanışma göstermek yerine aleyhte bir tutum almış, bu sorunu aşmaya yönelik çabalarımız sonuçsuz kalmıştır. Bu da üyelerimizin önemli bir bölümünün toplu sözleşmeden faydalanabilmek için istemeyerek de olsa sarı sendikaya dönmesine neden olmuştur.

Ancak bu sürece öncülük eden işçi arkadaşlarımız Enerji-Sen’de kalmayı tercih etmiştir ve yeni dönemde verilecek mücadelenin öncü kadroları olarak yine mücadeleyi örgütlemektedir.

Dün yükselttiğimiz kadro talebi bizim için ve tüm çalışan işçiler için hala çözüm bekleyen gerçek bir sorun olarak durmaktadır. Ayrıca işyerlerimizde meslek hastalıklarına ve iş kazalarına karşı mücadelenin, pandemi koşullarında sağlıklı çalışma ortamının yaratılması ve eşit işe eşit ücret talebinin, sarı sendikaların imzalayacağı toplu iş sözleşmeleri ile karşılanamayacağı, militan bir mücadele ile gerçekleşebileceği tüm işçiler tarafından bilinmektedir.

Enerji işçilerinin güvenini kazanan mücadeleci bir sendikal pratik ortaya koymayı başaran Enerji Sen, önündeki sorunları da ancak kendi özgücüyle aşabileceğinin, işçilerin örgütlü mücadelesinden başka bir güvencesi olmadığının farkındadır. Karşı karşıya olduğu sorunları aşmaya yönelik yol haritasını yine öncü işçiler ile beraber yaptığı hazırlık toplantıları ile çıkarmış ve sarı sendikanın inisiyatifini koruyacağı toplu sözleşme sürecinin ardından gelişecek yeni mücadele sürecine şimdiden hazırlanmaya başlamıştır.

Zor dönemlerin örgütü olan Enerji Sen, COVID-19’un bir işçi sınıfı hastalığına dönüştüğü bu pandemi döneminde geçmiş deneyimlerinden dersler çıkararak bu kez daha güçlü bir şekilde ayağa kalkacak, enerji işçilerinin elleriyle örgütlenmesini ve mücadelesini büyüterek öncü deneyimler ortaya koymayı başaracaktır.

Süleyman KESKİN-DİSK/Enerji-Sen Genel Başkanı

*Devlet elektrik dağıtım şirketlerini özelleştirirken bu şirketlerde çalışan kadrolu işçilere, farklı kamu kurumlarında 4C statüsünde, yani 1 yıldan kısa süreli iş sözleşmeleriyle çalışma imkânı tanımıştı. Birçok deneyimli enerji işçisi özel sektörde çalışmamak için adliye, okul, kaymakamlık gibi kurumlarda görev alarak sektörün dışında kalmıştı.