Enerji işçisinden mektup: Sorumlusu ben miyim? – Emin Atsız*

“Ben de elektrik faturası ödüyorum.” Bu cümle enerji işçileri arasında dillere pelesenk olmuş durumda.

2022 yılının başında elektriğe gelen zam oranı %50 ilâ %125 arasında. Bu zam dalgası ile birlikte halkın bu öfkesi de esnaf camekanlarından sokaklara her yere yansıyor. Enflasyon karşısında eriyen maaşlar, zam dalgası sonrası gelen faturalara elbette ses çıkaracağız ve karşı çıkacağız. Peki itirazımızın adresi kim olacak? Enerji şirketleri ve enerji politikalarından sorumlu iktidar mı yoksa kışın soğuğunda, yazın sıcağında ve hatta pandemi döneminde dahi kesintisiz çalışarak en temel ihtiyaçları sağlayan elektrik, su, gaz sektöründe çalışan enerji işçileri mi?

Zor koşullarda, düşük ücretlerle çalışan, şehirlerin dört bir yanında kapı kapı gezerek okuma yapan, açma kesme işlemlerini yerine getiren, her gün kilometrelerce yürüyen ve direklere çıkıp arıza gideren, kısacası kentleri var eden enerji işçilerine kimi mecralarda bir öfke yöneldiğini, hatta yöneltildiğini görüyoruz. Oysa halkı fahiş fiyatlar ve yüksek faturalarla karşı karşıya bırakan bu enerji şirketlerinin patronları aynı emekçileri de düşük ücretlerle güvencesiz koşullarda sefalete mahkûm etmek istiyor.

Enerji sektöründeki özelleştirmelerle elektrik dağıtım işletmeleri özel sektöre devredilerek enerji alanı yeniden yapılandırdı. Bu yeniden yapılandırma halka fahiş fiyata enerji hizmeti olarak yansırken enerji işçisine güvencesiz çalışma olarak döndü. Enerji işçileri ölüm riskinin en yüksek olduğu bu iş kolunda işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinden maliyet gerekçesi ile mahrum bırakılarak, düşük zamlarla açlığa mahkûm bir şekilde çalışıyor. Enerji işçileri de “halk”ın bir parçası. Onlar da her ay enerji faturalarını ödemek zorunda olan milyonlarca yurttaş arasında. En acı olanı, güvencesizliğe mahkûm edilen enerji işçisinin de bir başka iş arkadaşı tarafından okunan kendi faturalarını ödeyemediği durumları sık sık yaşaması. Faturaları ödeyemedikleri zaman yaşadıkları hanenin elektriğinin, suyunun, doğalgazının bir başka iş arkadaşı tarafından kesilmek zorunda olması.

Son dönemde sayaç okuma, açma kapama emekçilerine yönelik saldırılar artmaya başladı. Darp, bıçaklama, köpek saldırısı, araç ile ezme ve ateşli silahlar ile şiddete maruz kalan enerji işçileri faturalara karşı yükselen öfkenin hedefi haline geliyor. Oysa yüksek faturaların sorumlusu enerji işçileri değil. Enerji işçileri de ücretli çalışan 16 milyon işçi gibi ellerine geçen sefalet ücretiyle hayatlarını idame etmeye çalışıyor, her ay faturalarını nasıl ödeyeceğini düşünerek yaşamaya çalışıyor.

Ezcümle evimize gelen faturaların sorumluları enerji işçileri değildir. Öfkemizi ve itirazımızı bu faturaların asıl sorumlusu olan enerji şirketleri ve patronlarına göstermeliyiz. Kim bu patronlar derseniz, çoğu tanıdık isimler. Enerji dağıtım alanında Sabancı’nın Enerjisa’sı, Cengiz ve Kolin’in Bedaş’ı, Bereket Holding’in Aksa’sı gibi çok sayıda dağıtım şirketi var. Enerji patronları 31,86 kuruştan aldıkları enerjiyi en az 4 katı fiyatına halka satıyor. Bu ballı kârı da çalışanlarla paylaşmamak için sarı sendikaların da işbirliğiyle enerji işçisini açlığa mahkum ediyor. O yüzden öfkemizi enerji işçilerine değil bu ülkeyi yönetenlere ve patronlara göstermeli, enerjinin kamusal bir hak olduğunu belirterek acil kamulaştırma taleplerimizi enerji işçileriyle birlikte yükseltmeliyiz.

İşler zora girdi mi bu ülkeyi yönetenler veya işyerimizdeki patronlar hep aynı şeyi söyler: “Hepimiz aynı gemideyiz.” Elbette biz onlarla aynı gemide değiliz. Ama faturaları ödeyemeyen milyonlar ve biz enerji, su, doğalgaz işçileri işte asıl biz hepimiz aynı gemideyiz.


*  DİSK Enerji Sen Genel Sekreteri