DİSK/Enerji-Sen’de olanlar ve olmaması gerekenler!

Başta sendikamız DİSK/Enerji-Sen olmak üzere, ömrünü işçilerin ekonomik, demokratik haklarının gelişmesi için mücadeleye adamış yöneticileri ve örgütlenme uzmanları bir süredir özellikle sosyal medya üzerinden ithamlara maruz bırakılmaktadır. Enerji işçileri başta olmak üzere işçilerin ortak çıkarlarını gözeterek herkesin aklını ve fikrini örgütlenme ve mücadeleye yoğunlaştırmak istememizden kaynaklı, kişisel hırsların, maddi çıkarların tetiklediği asılsız ve saçma iddiaları cevap verilecek kıymette görmüyorduk. Ancak ahlaki sınırları ortadan kaldıran, işçiler arasında sağlamamız gereken birlik ve dayanışmayı zedeleyen kıvama gelmiş olan yaşananların gerçeğini anlatmak ve üzerimize atılan iddiaları yanıtlamak, başta üyelerimiz ve uğruna mücadelede her türlü zorluğu göze aldığımız işçi arkadaşlarımızla, kamuoyuyla paylaşma zorunluluğu hissediyoruz.

Değerli Enerji İşçisi Yol Arkadaşlarımız;

Sendikamız 2005 yılında iş kolunda taşeron çalışma koşullarına bir itirazın ürünü olarak ortaya çıkmıştır. O günlerde Türkiye’nin her tarafında yaşanan yaygın taşeronlaştırma dalgası içinde en kötü koşullarda çalışan işçiler çoğu sendika tarafından işçi bile sayılmıyor, üye yapılmıyor ve haklarını araması için mücadele yürütmeleri engelleniyordu. Sendikamız Enerji-Sen dağıtım şirketleri başta olmak üzere taşeron işçilerin kadro ve hak kavgasını örgütlemiş, iş kolunda yetkisi olmamasına rağmen fiili mücadelenin gücüne dayanarak hukuki kazanımlar da elde etmiş ve bu konuda mücadele yürüten başka sendikaların da yarattığı etkilerle dönemin hükümetlerini dahi bu konularda adım atmak zorunda bırakmıştır.

Bu mücadele tarihinin içinde BEDAŞ işçileri yarattığı direniş kültürüyle öne çıkmıştır. Bu direnişler içinde öne çıkan işçi arkadaşlarımızdan Deniz İçli’yi bir iş cinayetinde, Murat Göçmen’i de direniş sürecinde yoksulluğun yarattığı koşullardan kaybettik. O gün onlara verdiğimiz söz hala aklımızda ve yüreğimizdedir. Enerji iş kolunda sömürüyü karşı kavga edecek, yoksulluğu ortadan kaldıracak, güvencesiz çalışma koşullarını engelleyecek şekilde kavgayı büyüttük.

Büyük bir direniş ve mücadele geleneği yarattık. En zor ve en imkansız koşullarda sendikamızın uzmanları da yöneticileri de kendi hayatlarından ödünler vererek memleketin dört bir tarafında örgütlenme faaliyetlerini sürdürdüler. Bu süreç içerisinde defalarca gözaltına alındık, yargılandık, haksız yere cezalar aldık, ve hala yargılanan arkadaşlarımız var. Bu bedelleri ödemeye göze aldık çünkü biliyorduk ki, bedel ödemeden kazanım olmayacaktı. Ve tüm bu mücadele sürecinin yaratmış olduğu kültür ve gelenek memleketin dört bir tarafında sarı sendika zincirlerini kırmak isteyen işçi arkadaşlarımızın ilgisiyle buluştu. Pandemi koşullarında İBB’ye bağlı iş yerlerinde işçi ve halk sağlığını hiçe sayan uygulamalara karşı mücadele ettik, kazanımlar elde ettik. Dağıtım şirketi işçileri sokaklarda, direk tepelerinde çalışmaya devam etti ancak sarı sendikalar tarafından sefalet ücretine mahkum edildi. Bu cendereyi kırmak üzere 2021 yılında BEDAŞ’ta başlayan, EnerjiSa şirketlerine sıçrayan ateş hem enerji işçilerinin hak kavgasında yeni bir perde açtı hem de sendikamızı iş kolu barajının üstüne taşıdı ve toplu sözleşme imzalamaya yetkili sendikalar arasında soktu.

Bu yükseliş enerji patronlarını ve sarı sendikaları rahatsız etmiş olacak ki, her zaman olduğu gibi işten atmalarla, baskı ve tehditlerle karşılaştık. Başkent Elektrik’te işten atılan arkadaşlarımızın hak ve hukuk kavgasını aylarca sürdürdük. Sabancı kulelerinin önüne dayandık, kavga ettik ve kazandık. Bu süreçlerin hepsinde gönüllülük esasına göre çalıştık, işçilerin çıkarından başka çıkar gözetmedik. Bizi mücadeleci karakterimizden vazgeçirmek için yapılan baskılara, manipülasyonlara boyun eğmedik, uzlaşmacı ve patron yanlısı bir tutum takınmadık.

İrili ufaklı iş yerlerinde yetkili hale gelmeye başladığımız 2022 yılı sonrasında dağıtım şirketlerinden biri olan Uluğ Enerji’de de yetki aldık. Yetki aldıktan sonra da toplu sözleşme taslaklarını kalabalık işçi toplantılarında işçilerin onayına sunduk, öneri ve eleştirileri doğrultusunda düzenledik. Daha önce hiçbir dağıtım şirketinde hiçbir sendikanın yapmadığını yaptık ve işçileri imza yetkisiyle toplu sözleşme masasının bir parçası haline getirdik. Çünkü söz verdiğimiz gibi, kapalı kapılar arkasında toplu sözleşme imzalanmaz demiştik. İşverenin işçilerin hak ve geçim koşullarını gözetmeyen tavırları yüzünden ortaya çıkan uyuşmazlık sebebiyle toplu sözleşme yüksek hakeme gitti. Bu süreçte de boş durmadık, dağıtım şirketinin sorumlu olduğu bölgeler ve Çalışma Bakanlığı önünde gerçekleştirdiğimiz eylemlerle işçilerin beklentilerini ortaya koyduk. Ülkemizde ve iş kolunda ilk defa bir toplu sözleşme süreci bu denli kamuoyu önünde yürütüldü ve sağlanan kazanımlar bu şekilde sağlandı.

TİS sürecinin ardından ülkemizde yaşanan seçimler sonrası ortaya çıkan ekonomik tabloya refleks veren FEDAŞ işçilerinin kavgasını 73 gün boyunca sürdürdük ve yetkili olmadığımız bir iş yerinde kazanım elde ettik. FEDAŞ işçilerinin direnişinin öncesinde DEDAŞ işçileri sendikalı olduğu için baskılara maruz kaldı. İşten atılan işçi arkadaşlarımızla birlikte direniş yürüttük ve işten atılan arkadaşlarımızın işe geri alınmasını sağladık. Kısacası yetkiye takılmadan işçilerin ortak çıkarlarını geliştirme hedefiyle kavgayı sürdürdük. Çünkü biliyoruz ki tek bir dağıtım şirketi işçilerinin koşullarının düzelmesi ancak bütün dağıtım şirketi işçilerinin koşullarının düzeltilmesiyle doğrudan bağlantılıdır. Bu noktaya daha sonra ortaya çıkan iddialara cevap vermek için geri döneceğiz.

Sendikamız bu süreçte büyümüş birden fazla yerde toplu sözleşme imzalamış, birçok yerde de aldığı yetkilere itiraz edilmiş ve davalık olmuştur. Bu davaların hepsinin kazanılacağından ve sendikamızın o iş yerlerinde de yetkili sendika olarak tescil edileceğinden hiçbir şüphemiz yok! Doğal olarak toplu sözleşme imzalamış her sendika gibi üye aidatlarından oluşan bir bütçeye sahip olan sendikamız bu bütçeyi yine üyelerin ve yeni örgütlenmelerin ihtiyaçları doğrultusunda kullanmaya başlamıştır. Bu husus daha önce sendikamız tarafından yayınlanan ve www.diskenerjisen.org.tr sitemizden ulaşılabilen gelir gider tablosuyla da açık ve şeffaf biçimde ortaya konulmuştur. Ancak bilgi ve tecrübesi işçi örgütlenmesinin gereklerini karşılamayacak kişiler, sendikanın gelirinden pay kapmak istemiş ve istekleri yerine getirilmeyince sendikamız hakkında asılsız iddialarda bulunmaya başlamıştır. Aynı zamanda bu kişiler sendikamız içinde huzursuzluk çıkarmak isteyen başkaları tarafından da adeta kullanılmıştır. Bu kişilerden en başta geleni geçmiş dönemde sendikamız yönetim kurulunda da yer almış olan Hasan Yıldız’dır. Daha önce örgütlenme faaliyetlerine kısmen katılmış ve her defasında devamlılığını getirmemek için bahaneler üretmiş olan Hasan Yıldız, sendikanın aidat gelirini gözeterek kendisinin Karadeniz Bölge Temsilcisi olarak ilan edilmesi ve maaşa bağlanmasını istemiştir. Bu isteği yerine getirilmedikten sonra da sosyal medya kanallarıyla sendika yöneticilerinin para yediğini iddia etmiş, sendika yöneticilerine ve bir çok örgütlenmenin, direniş ve mücadelelerin yükünü çekmiş sendika örgütlenme uzmanlarına küfür ve hakaretlerle saldırmaya kalkmıştır. Bu saldırılardan bir tanesini Balıkesir’de gerçekleştirilen Güney Marmara Şubesi temsilci eğitimlerinde yapmaya kalkmış ve küfür ve hakaretler yağdırmıştır. Yaptığı bu disiplinsiz davranışlar gereği sendikamızın disiplin kurulunca görevi olan Denetleme Kurulu başkanlığından ve üyeliğinden tedbirli olarak el çektirilmiştir. Kendisinin görevi olan denetleme kurulunun yapması gerekenleri zamanında hastalık ve tatile gitmiş olmayı bahane ederek yerine getirmemiş ancak daha sonra sendika yöneticileri tarafından engellendiğini iddia etmiştir. Halbuki istediği zaman gelebileceği sendika yöneticileri tarafından dile getirilmiştir, bu doğrultuda gerçekleşmiş WhatsApp yazışmaları da mevcuttur. İstediğini elde edemeyen, sendikadan maddi gelir sağlayamayan Hasan Yıldız bu defa daha da hırçınlaşarak bulunduğu bölgede işçiler arasında hemşehricilik ilişkilerini kullanmaya çalışmış, sendikamız genel sekreterimiz hakkında memleketi ve Kürt kökeni üzerinden aslı olmayan, ispatlanamaz dedikodular yaratarak ve alçakça iftiralarda bulunarak işçilerin milli duygularını istismar etmeye kalkmıştır. Elbette ki sendikamız sınıf mücadelesinin ve kendi tarihinin ilkeleri gereği bu ayrımcı ve bölücü tutuma prim vermemiştir ve vermeyecektir.

Tartışmaların başka bir odağını oluşturan Uluğ Enerji iş yerlerinde çalışan üyelerimiz ve sendika Genel Merkezi arasında oluşturulmuş yapay gerilim ve sendikamızın azledilmiş eski avukatı Murat Altun’un tutumu da açıklanmaya muhtaçtır. İşçilerle, işçi sınıfının bütünsel çıkarları yerine kişisel çıkar ve menfaatler üzerinden ilişki kuran Murat Altun, sendikamızın bütün iyi niyetini suistimal etmiş, kendisine tanınan hareket alanını dar bir işçi grubunun ve kendisinin çıkarları doğrultusunda kullanmak istemiştir. Örgütlenme süreci tamamlanmış olan Uluğ Enerji işçilerinin ağırlıkta olduğu Güney Marmara Şubesi’nin yöneticilerine işverenle yürütülen görüşmelerde her türlü karara atılabilecek imzaların yetkisi verilmiş ve Türkiye’de ilk defa bir sendikanın şubesi sınırsız yetkiyle donatılmıştır. Murat Altun’un avukatlık vasfıyla birlikte şube yöneticileriyle kurduğu yönlendirici ilişki bir süre sonra bir akıl tutulmasına yol açmıştır. İşçiler için yapılması gereken örgütlenme, eğitim ve bilgilendirme faaliyetlerine Sendika Genel Merkez’inin temas etmesini engelleyen Murat Altun, aynı zamanda işçilere de Sendika Genel Merkez’inin bölgeye gelmediğini ve ilgi göstermediğini söylemiştir. İşçilerle sendika arasında bir duvar oluşturan bu kişi aynı zamanda şubede ve bölgede profesyonel olarak görev yapan yöneticilerin kişisel maddi çıkarlarını bahane ederek sendika karşısında işçileri kışkırtmaya çalışmıştır. Sendikamızın yöneticileri ortalama işçi ücretinin üstünde maaş alamaz, bu ilke işçilerle profesyonel yöneticilerin çıkarlarının ayrışmaması için geçmişten bugüne savunulmaktadır. Ancak profesyonellik vasfını kullanarak işe gitmeyen yöneticilerin ek işler yaparak ve sendikal görevlerini ihmal ederek ortaya çıkardıkları kazanç onları diğer işçilerden ayrıştırmaya başlamış, sendikamız bu durumun doğru olmadığını söylediğinde sendikacılık yapmak için aldıkları maaşın düşüklüğünü dillendiren bir tutumla karşılaşılmıştır. Elbette bu tutum aynı zamanda Murat Altun tarafından ateşlenmektedir. Bunun yanında hem Murat Altun hem de dar bir grup tarafından sendikanın aidat gelirinin Uluğ Bölgesine ayrılması gerektiği ancak ayrılmadığı iddia edilmiştir. Gelir gider tablosundan da teyit edilebilir şekilde sendika aidat gelirinin büyük bir bölümü doğrudan Uluğ bölgesine, bir başka bölümü de sık sık avanslar yoluyla yine Uluğ bölgesine aktarılmaktadır. Ancak bu denli bir bütçenin karşılığında oluşması gereken örgütlenme faaliyeti aynı bölgede yürütülmediği tespit edildiği noktada sendika genel merkezi de çeşitli tedbirler geliştirmiştir. Yine aynı süreçte maddi konular üzerinden dönen tartışmalarda Uluğ bölgesinden dar bir grup, yaz aylarında sürdürülen FEDAŞ direnişini değersizleştirmiş ve FEDAŞ direnişinin kazanılmasını o bölgede yetkili olan sendikanın aidatlarının arttırılması anlamına geldiğini söylemiştir. FEDAŞ direnişinin maddi giderlerinin çoğu dayanışmayla ve direnişi sahiplenen işçilerin ve yöre halkının katkılarıyla sağlandığı halde bu bilinçten yoksun kişilerce karalanmaya çalışılmıştır. Elbetteki bu karalamalar işçilerin direnişinin üstünde gölge oluşturamaz, FEDAŞ direnişi sendikamızın tarihinde altın harflerle yer alan bir direniştir.

 

Memleket çapında enerji işçisi arkadaşlarımız sarı sendika cenderesini yıkıyor ve yeni bir sendikal mücadelenin perdesini aralıyor. Bu süreçte fırsatçılar ve menfaatçiler, sarı sendikaların yarattığı tahribatın kalıntılarıyla hareket edenler elbette olacaktır. Hatta bu durumun sendikamıza musallat olmasından enerji patronları da memnundur. Sendikamızı ya bu yolla yıpratmak istemektedirler ya da sarı sendika cenderesini kırarak sendikamızla buluşan işçileri işveren baskısıyla başka sendikalara üye yaparak yıldırmaya çalışmaktadırlar. Ancak DİSK/Enerji-Sen yoluna devam edecektir. Çünkü bu sendika iki üç yıllık değil on yıllara dayanan bir mücadele geleneğinin yarattığı değerlere yaslanmaktadır.

Elbette ki bu değerlerin en başında işçilerin ortak çıkarları gelmektedir. Bu doğrultuda sendikamız kavga edebildiği gibi diplomasiyi de yürütebilmektedir. Bunun somut örneği olarak yaşanan bir gelişme, gerçekleri eğip bükerek manipülasyon malzemesi olarak kullanılmaya çalışılmaktadır. İstanbul Enerji A.Ş.’de ezici üye çoğunluğuyla sendikamızın yetki alması sonrasında, daha önce iş yerinde yetkili olan Hak-İş/Enerji-İş sendikası yetki itirazında bulunmuştur. Bu durumun işçilerin aleyhine bir durum yarattığını, üye dağılımının aleni şekilde DİSK/Enerji-Sen lehine olduğunu ve dolayısıyla Enerji-İş’in bu tutumundan vazgeçmesi yönünde İstanbul Enerji A.Ş işçisi arkadaşlarımızın talebi doğrultusunda bir görüşme gerçekleşmiş, görüşme esnasında da aynı iş kolunda bulunan farklı sendikalar arasında düzenlenen centilmenlik anlaşmaları gibi anlaşmaların da doğru olmadığı vurgulanmıştır. Her iki sendikanın yetkilileri de her yerde örgütlenme faaliyetlerini sürdüreceğini beyan etmiş ve bir iş yeri pazarlığına girişilmemiştir. DEDAŞ’a bağlı Yonca işletmesinde de çoğunluk sendika olmamıza rağmen tespitinin olumsuz sonuçlanmasıyla sendikamızın itirazı neticesinde hukuki süreci devam etmektedir. Hatta geçtiğimiz ay DEDAŞ işvereni davanın sendikamız lehine sonuçlanacağından duyduğu kaygıyla yeni bir işletme açarak işçileri oraya geçirdiği herkesin malumudur. Sosyal medya hesaplarından yazılanlar Temmuz ayında 4 gün süren, atılan işçilerin geri alınması için yürütülen ve işçilerin birçoğunun işe geri dönmesiyle son bulan DEDAŞ direnişine ve hala yürüttüğümüz hukuki ve fiili mücadeleye rağmen, bugüne kadar DEDAŞ işçisinin varlığından dahi haberi olmayan azledilen sendika avukatının iddia dahi sayılmayacak çirkin iftiralarıdır.

Ancak İstanbul Enerji A.Ş. işçilerinin çıkarlarını korumak üzere gerçekleştirilen bu görüşme en son Murat Altun’un sosyal medya gönderisinde DİSK/Enerji-Sen’in olağanüstü genel kurula götürülmesi gerekliliğini vurgulayan paylaşımının 4. maddesinde UEDAŞ işçilerinin pazarlık malzemesi haline getirildiği iddiasıyla çarpıtılarak aktarılmaktadır.

Eğer böyle bir protokol iddiası varsa kanıtlanmaya mecburdur, bunu kendisi de bir hukukçu olan Murat Altun iyi bilmektedir.

Sendikamızın yetkili olduğu ve Güney Marmara Şubesi’nin bulunduğu Uluğ Enerji’de işçilerin zam talebi etrafında bir eylemlilik süreci yaşandı. Zam talebi görüşmeleri öncesinde sendika genel merkezini karalayarak işçi arkadaşlarımızı sendika genel merkez yöneticilerimize karşı kışkırtarak, iftiralarla doldurarak ve sendikamızın Uluğ’daki iletişim kanallarını engelleyerek başlatılan eylemlilik süreci başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Sendikamızın mücadele ve kazanımlarla dolu tarihsel tecrübesinin hayata geçirilmesi engellenmiş ve bu tecrübeden mahrum kalarak yürütülmüş bu eylemlilik sonrası hem istenen düzeyde zam alınamamış hem de temsilci arkadaşlarımızın işten çıkarılmasına rağmen eylemlilik sonlandırılmıştır. Genel Merkez yöneticimizin birinin Bursa’da olmasına ve Güney Marmara Şubemizin hiçbir sendikanın hiçbir şubesinde bulunmayan tam yetkiyle donatılmasına rağmen şubenin sosyal medya hesabından “kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz” gibi anlamsız ifadelerle sendika genel merkezimiz sürecin dışında tutulmaya çalışıldı.

Eylemlilik sürecinde genel merkezi yalnızca direnişi finanse eder pozisyonda tutup sonra da sendika temsilcilerimizin işten çıkarılmasına varan başarısızlıkla sonuçlanması neticesinde tüm sorumluluk Güney Marmara Şubesindeyken sanki hiçbir şey olmamış gibi kamuoyuna, genel merkeze ve hatta Uluğ İşçilerine hiçbir açıklama yapılmadan sürecin üstü örtülmeye çalışılmıştır. Sendikamız genel merkezine ulaşan Uluğ enerji işçisi arkadaşlarımız, şubenin şeffaf olmadığını, şubenin değil Av. Murat’ın süreci yönettiğini söylemiştir. Kendilerini Enerji-Sen’den daha mücadeleci olarak yansıtmalarına rağmen işten çıkarılan arkadaşlar için hiçbir adım atılmadan mücadelenin sona erdirilmesi, yalnızca işe iade davasıyla yetinilmesi ve işe iade davaları üzerinden piyasada isim yapma hesapları yapılması göstermektedir ki maalesef işçi arkadaşlarımız burada kullanılmaya çalışılmaktadır.

Yaşanan bu durum maalesef yıllardır sarı sendikaların baskısı altında tutulan işçi arkadaşlarımızın aleyhine gelişmeler yaratmaktadır. İşçilerin mücadelesiyle itibarı yerle bir olan sarı sendikalar, ortaya atılan asılsız iddialar üzerinden yeniden prim yapma çabasına girmişlerdir. Yalan ve iftiraların ortaya çıkardığı bu durum enerji işçilerinin ortak mücadelesine de zarar vermektedir. Enerji işçilerinin çıkarları kişisel çıkarlara kurban edilmektedir.

Tüm bu yaşanan süreçte DİSK/Enerji-Sen olarak düzeysiz tartışmalara girmedik, örgütlenme faaliyetlerimizi sürdürdük, tehdit ve şantajlarla ortaya çıkan taleplere boyun eğmedik. İstediklerini bulamayan, sendikanın olanaklarını kendi kişisel olanakları haline getiremeyeceklerini anlayan kişi ve çevreler bugün sendikanın olağanüstü genel kurul gerçekleştirmesi gerektiğini vurguluyor. Olağanüstü genel kurul çağrıları yapanlar aynı zamanda bir yandan da başka bir sendika kurma hazırlıklarını da eş zamanlı olarak sürdürüyor. Çoruh dağıtım bölgesinde işçilere yeni sendika fikri aşılanırken, Uluğ dağıtım bölgesi işçilerine olağanüstü genel kurul fikri aşılanıyor. Bu bile göstermektedir ki işçiler arasında bölücü ve ayrıştırıcı bir tutum geliştirilmeye çalışılıyor. Bu kişi ve çevreler mücadele etmek değil kendi güdümlerinde hareket ettirebilecekleri bir tekke kurma arayışındadır. Enerji işçilerinin çıkar şebekesine, tekkeye ihtiyacı yoktur. Mücadele deneyimi olan, tarihi olan bir sendikanın büyümesine ve yol yürümesine ihtiyaç vardır. DİSK/Enerji-Sen kadroları en zor koşullar altında bunu sürdürdüğü gibi bugün de memleketin dört bir yanında bu çabasını devam ettirmektedir.

Yaşanan ironik durum şudur ki, sendikamızın yıllardır uğruna bedel ödeyerek yaşattığı ilkeleri suistimal edilmeye ve çarpıtılmaya çalışılmaktadır. İşçilerin söz, yetki ve karar hakkı vazgeçilmez ilkemizdir. Ve bu ilke bütün işçiler için geçerlidir. Yetkili iş yeri, yetkisiz iş yeri arasında ayrım yoktur. Mücadelede öne çıkan bütün arkadaşlar bu sendikanın ilerletilmesi için sorumluluk almıştır ve bütün işçilerin çıkarları için sendikanın bütün imkan ve olanakları seferber edilir. Sendikamız düdük çalma, boru öttürme yeri değildir. Nabza göre şerbet vererek sendikacılık yapma yeri hiç değildir. Artvin’de solculuk, Rize’de milliyetçilik oynayarak, gittiği her yerin kabına göre şekil alan, ilkesi olmayan kimsenin bu sendikada yeri olmamıştır.

Son olarak bugüne kadar bu iddialara cevap vermememizin sebebi daha önce de vurguladığımız gibi işçilerin aklını ve fikrini mücadeleden başka bir noktaya odaklamak istemememizdir. Ancak DİSK/Enerji-Sen işçi sınıfı mücadelesi içinde sahip olduğu kıymeti, yarattığı değerleri de yedirmeyiz. Kişilerin çıkarları üstünde yer alan sendikamızın yürüttüğü mücadele tarzı sayesinde başka sendikaların dahi sözleşmelerinin 3 yıldan 2 yıla inmesine, görüşmelere işçilerin de sembolik bile olmasına rağmen girmesine vesile olmuştur. İşte bunlar yaratılan kazanımlardır. Bu kazanımlar daha da ileriye taşınacaktır. DİSK/Enerji-Sen üzerinde plan yapmaya kalkan kişiler sendikamızın değerlerinin altında kalmaya mahkumdur. Enerji işçileri en zor zamanda sahip çıktığı sendikalarını daha da ileriye taşıyacak bir hafızaya da bilince de sahiptir. Bu hafıza ve bilinç onlarca mücadelede en önde gördüğü sendika yönetici, temsilci, üye ve uzmanlarının yarattığı değerlerle oluşmuştur. Bir tek bedel dahi ödemeyenler, rahat koltuklarından sendikacılık yapmaya, sendikaları gelir kapısı olarak görmek isteyenler gereken cevabı Enerji İşçilerinden alacaktır.